Öteki olanın özelliklerine binaen bir konuma yerleştirildiğinden iki önceki yazıda söz etmiştik. Öteki bir nedenle toplumun gözünde farklıdır, ancak olduğu gibi kabullenilir, kabullenilmiş olduğu için de toplumdaki konumunu değiştirmek için özel bir çabaya girmez; yani başkalarının sevgisini, saygısını kazanmak niyetiyle kişilik özelliklerinden ödün vermez. Ötekilerin sorunu yalnızlıklarıdır, çünkü ötekiler diğer ötekilerle işbirliğine girerek statü değişikliği de amaçlamaz. Dolayısıyla öteki olmak çok kolay kazanılan bir meşrep ve reddedilmesi mümkün olmayan bir tarikat biçiminde varlığını sürdürür.
Buna karşılık toplumun ortalamasının “hakir görmek” nedeniyle dışladığı farklı bir grup daha vardır. Bunlar da ötekiler gibi toplumun ortalamasından farklıdır, ama toplum onların varlıklarını kabul etmemekle kalmaz, öteki olanın aksine doğrudan dışlar. Dışlanmanın gerekçesi çeşitlidir. Toplumun eğitim düzeyi, değer yargıları ya da tamamen alakasız “bir türlü sevememek” gibi açıklanamaz unsurlar rol oynayabilir. Mesela mahallenin kuruluştan gelen hemşerilik ilişkisi ya da tutuculuk seviyesine taşıdığı mezhep yapısı dışlama için yeterli gerekçeler olabilir. Benzer biçimde eğitim ortalaması iyi olanlar düşük olanları dışlayabileceği gibi; ortalama düşükse bu kez de tam tersi kültürlü olan dışlanır. Soyluluk kavramı diğer sınıfı, zenginlik seviyesi de fakirliği dışlamak eğilimindedir. Meselenin temelinde “hakir görmek” yattığından bu durumda dışlananlara “öteki” yerine “itilmiş-kakılmış” adını vermek daha doğru görünür.
Ne var ki “hakir görülmek” zemininden yeşeren bu dışlanma biçiminde “sineye çekmek” söz konusu olmaz. Bu tür dışlamada itilmiş-kakılmış olanlar kendi içlerinde güç birliğine gitme ve birleşme eğilimi gösterirler; öteki olanların yalnızlıklarının aksine, itilmiş-kakılmışlar örgütlenme becerilerine sahiptir. Bu beceri bir yerde gereksinimden doğar, genellikle öç amacı taşımaz, ama örselenme hissi derinse zamanı gelince hakimiyet oluşturma ve kendini ispat etme arzusu varlığını her zaman korur. Hakir görülme nedeni fakirlikse “al sana para” biçiminde ifade bulur; “ben zamanında kapından kovduğun fakir ama gururlu adam…” repliği bu duyguyu anlatır. Güç kazanma durumu mevcut kanuna aykırı biçimde de kendini gösterebilir, tamamen ayrı kurallara (bazen töre) tabidir, bir ifadesi mafyalaşmadır.
Ne var ki itilmiş-kakılmış olmanın nedeni kültürsüzlükse bu genellikle eksik olanın tamamlanması ile giderilmez. İyi işbirlikleri genellikle kısa sürede arzulanan refah seviyesini tutturtur, ama kültür açığını ya da farkını kapatmaya yetmez. Dinamik içinde iyi niyet unsurunu hala barındırıyorsa kültür açığı “parası ödenerek” giderilir, eğitim ya da kültür kurumlarına bağışlarda bulunmak, kulüp başkanı seçilmek bu yaklaşımın farklı biçimleridir. Buna karşılık iyi niyet unsuru eksikse, kültür açığını gidermek için (üstüne koymak yerine) karşıdakini eksiltmek de bir yol olarak benimsenebilir; buna “vandallık” adı verilir. Tarihte bol miktarda örneği bulunan, zaman zaman resmi hüviyet de kazanan bu yaklaşım, kendinden önce gelen ve farklısını ya da daha iyisini yapabilmiş olanları ve eserlerini toplumun ve tarihin belleğinden silme çabasıdır.
O halde yukarıda farklarını kısaca anlatmaya çalıştığımız öteki ya da itilmiş-kakılmış olmak konumlarını birbirinden ayıran “farklı olmak” değildir. Birincisi karşılıklı kabullenilmiş bir durumdur, denge halinde kalır. Oysa hakir görülmekten kaynaklanan itilmiş-kakılmışlık, başta denge halinde görünse de, işbirliğinin getirdiği güçle “zamanı gelince öç” aşamasına sürüklenebilir. Benzer biçimde, öteki olan sistemin içinde kalır ve kendini trollere kapalı tutar; buna karşılık itilmiş-kakılmış olan hep canlı tuttuğu hakimiyet hırsı nedeniyle trollerden etkilenebilir, hatta sistem dışı işbirliklerine de gidebilir.
Bu nedenle itilmiş-kakılmış olmak dinamiğinin aslında sadece tek rakibi vardır, kendisi.