Savaş, eski adıyla harp; ülkeler, hükümetler, bloklar ya da bir ülke içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında gerçekleşen topyekûn silahlı mücadeledir ve genellikle dini, milli, siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirildiği kabul edilir. Eric Gombrich tarafından yazılan Genç Okurlar için Kısa Bir Dünya Tarihi, tarihin kilometre taşlarının ve akış referanslarının hep savaşlar üzerine kurulduğunu özetler. Tarih çok erken dönemlerde bile nedense hep savaşları anlatır. Hatta “Asıl olan savaştır, zaman zaman barış dönemleriyle kesilir”; bu tanım bir televizyon yorumcusuna aittir. Gerçekten Yüz Yıl Savaşları, Otuz Yıl Savaşları ve elbette dünya savaşları gibi büyük ve uzun süreli çarpışmalara baktığımızda yorum pek hatalı görünmez. İnsanlar bir alana yerleşir, çoğalır, bir medeniyet kurar ve derken o medeniyet diğerleriyle girdiği savaşların sonucu olarak ortadan kalkar.
Savaşın erken dönem nedenleri
Savaş tarihçesinin başlangıcını göründüğü kadarıyla verimli toprak arayışı çeker. Bir alana yerleşen topluluk çoğaldıkça beslenme sorunu ortaya çıkar. Tarım devriminin (yani azotun havadan elde edilmesinin) öncesinde ürünü artırmanın yolu “daha verimli” topraklara “daha çok” ekmektir. Bir yerde artık nüfus kritik seviyeye erişir. Bu durumda nüfusun bir kısmı koloni oluşturmak amacıyla göçer. Buna tarihin ileri dönemlerinde (son dünya savaşı öncesi) “yaşam alanı” (Lebensraum) terimi eklense de, tanım varlığını biraz yapay olarak Hitler’e borçludur. Buna karşılık ilk savaşların en geçerli mazereti hep toprak arayışıdır. Ancak bu dönem savaşları genellikle büyük can ve beraberinde işgücü kaybıyla sonuçlandıklarından barış dönemleri kaçınılmazdır.
Savaşın ihtiyaç haline gelmesi
Savaşlarda cesaret ve insan gücü (canı) yerine patlayıcıların kullanılması evresine geçmesi işin şeklini değiştirir. Bu evrede barış dönemleri ve en çok da savaş dönemleri konsantre patlama gücünün nasıl geliştirileceğine odaklanır. Başta azot gübresi olmak üzere pek çok tarım ilacı da bu şekilde geliştirilir. Bu durumda savaş döneminde erkek işgücü kaybedilse bile, gübrelerin kontrollü patlama etkisi sayesinde zaten daha az iş gücüyle daha fazla ürün alınması mümkündür. Benzer şekilde erkek nüfusun azalmasının üreme kapasitesine etkisi sınırlıdır, dolayısıyla büyük savaşları sonrasında bebek patlaması yaşanması olağandır.
Ancak yakın dönemde savaşların dinamiği değişir. Zaten bol ürün varsa daha fazla toprak alınması aslında gerekli değildir. Oysa artık bir patlayıcı arzı söz konusudur, bunun barış döneminde gübre olarak tarıma aktarılması arzın dengelenmesine yetmez. Ortaya çıkan patlayıcı fazlasının tüketilebilmesi için arzın savaşla dengelenmesi gerekir, yani savaş artık bir gereksinimdir.