Geçen hafta söz ettiğimiz üzere, “tarih yazımı” konuyla ilgili kişilerin fikir birliğine bağlıdır, onlar da mantığa aykırı olanı reddederken, radyoaktif karbon gibi yöntemlerin yansıttıklarını esas alırlar. Buna karşılık tarihlendirmede görüldüğü kadarıyla kesin bir yöntem yoktur. Yine daha önce anlattığımız gibi, bizim tarih algımız lineerdir, yani eşit zaman aralıklarına bölünmüş, kendi içinde akış hızı sabit zaman biçiminin varlığını kabul ederiz. Oysa başta kuantum fiziği gibi, her şeye kuantal yaklaşımın tarih için de söz konusu olabileceğini kabul etmeyiz. Fizikte eşzamanlılık gibi bir kavram da bu nedenle tarih alanında göz ardı edilir.
Bu yaklaşımı sınamak henüz olanaklı değildir. Ancak son yılla içindeki bazı keşifler insanın tarih algısı ve mantığıyla tamamen tezat bulgular ortaya koymuştur. Bunlardan biri Zerzevan Kalesi, olarak bilinen yerdir. Habertürk yazarı Sevilay Yılman arkadaşımızın yazısından (19.10.2022, https://www.haberturk.com/yazarlar/sevilay-yilman-2383/3530710-amerikanin-tohumlari-diyarbakirda-mi-atildi) aktaralım:
Zerzevan Kalesi örneği
“Roma İmparatorluğu döneminde sınır garnizonu olarak kullanılan Zerzevan Kalesi’ni görmeyi hep çok istemiştim ama bir türlü kısmet olmamıştı.
Aslında iyi ki de olmamış çünkü kazısına 2014 yılında başlanan bu yapıyla ilgili detaylar yeni yeni gün yüzüne çıkmaya başlamış.
Gizemli Mithras Tapınağı…
İddiaya göre Mithras tapınağı tarihte “Tapınak Şövalyeleri” adıyla bilinen bir gruba ait bir alandı ve 7 katmanı olan bu topluluğun günümüzdeki temsilcileri de dünya finansını ve siyasetini yönlendirdikleri söylenen; “Rothschild ve Rockefeller” aileleriydi ve bu iki ailenin temsilcileri de Zerzevan Kalesi’ne her yıl düzenli olarak geliyor ve ayin yapıyorlardı…”
Yazıda aktarılanlardan daha fazlası başka arkadaşlarımız tarafından aktarıldı. Sevilay Yılman’ın yazısına eklediği görseli yan yerleştirip paylaşalım. Yine aynı yazıdan aktarımla: “Benzer örnekleri sadece ABD ve İngiltere’de karşılaşılan bu sikkenin ya da rozetin üzerinde arkeometrik P-EDXRF ve SEM-EDS teknikleri ile detaylı analizler yapılmış. Analizler sonrası üretiminde 15. yüzyıl sonrası bir teknoloji kullanıldığı anlaşılmış. Ayrıca arkeometrik analizler rozetin 18. yüzyıldan itibaren yaklaşık 250-300 yıl toprak altında kaldığını da kesin olarak göstermiş.”
Tarih yazımında mitolojinin yeri
Sevilay Hanım’ın aktardıkları açık, biri zaman yolculuğu yapmış görünüyor. O zaman mantıkla çelişen bir noktaya geliyoruz, yani tarih akışının doğrusal ve sabit olduğu kabullenmesinin dışına çıkıyoruz. Bize anlatılanlar ise daha karışık, onlara girmeyeceğiz.
Bu sıra dışı örneği görmezden gelirsek elimizde iki bileşen kalıyor. Bunlardan biri kuşkusuz arkeolojinin bulduğu örnekler, yani vazo biçimleri, cam ustalığı detayları gibi ölçülebilir olanlar. Benzer teknolojiler farklı ülkelerde yaklaşık benzer zamanlarda ortaya çıktığında ilişki olduğunu düşünüyoruz. İkinci kaynak ise mitolojinin cezbedici ve kafa karıştırıcı suları; bu alan içerisinde mitoloji, efsane, dini anlatı ne varsa yerleştirmek mümkün. Öyle ya da böyle, Afrika kabilelerinden, Uzak Doğu ya da Kuzey Avrupa’ya herkesin bir mitolojik kaydı var. Üstelik bu kayıtlar zamana dayanıklı, ama olağanüstü benzerliklerin varlığı ise şaşırtıcı değil, tüyler ürpertici.