Hayatımın tek yurtdışı “bilgi ve görgü artırma” ziyaretini 1994 yılında New York Memorial Sloan Kettering Hastanesi’ne yaptım. Orayı seçmemin bir nedeni alanındaki en iyi hastanelerden biri olması, bir diğer nedeniyle bulunduğu şehri görebilmekti. Henüz internetin olmadığı zamanlardı bir dizi hastaneye mektup yazarak erişmeye çalışıyordum. Türkiye’den gelmiş bir başvuru bile olsa, barınma ya da başka bir talepte bulunmayan birinin bu isteğinin hemen hemen her yerden kabul göreceği inancım doğru çıkmadı. Oraya kabul edilmemdeki en önemli unsur olasılıkla Amerika denklik sınavını geçmiş olmamdı, yani pratik olarak Amerika’da ihtisasa başvurabilirdim. İlginçtir, daha sonra sınav sistemi değişse bile bu hak bugün de geçerli.
Kabul mektubunu büyük bir mutlulukla karşıladım, sadece bir hafta için kabul edilmiştim, hepi topu yedi gün hastanede gözlemci olarak bulunacaktım. Nerede kalınacağı belli olmaksızın bir aylık opsiyonlu bileti alıp, Helsinki üzerinden New York’a uçuldu. Yer bir şekilde ayarlandı, sadece bir oda edebilecek bir mekana verilen 900 dolarla esas kiracı Miami’ye tatile gitti. Eski şehrin merkezi sayılabilecek bir bölgeydi, hastaneye çok yakın değildi. Ama metro ağı sayesinde neredeyse sokak sokak taranan New York’ta yer altında kaldığınız sürece ulaşım sorun olmuyordu.
Önce hastane konusundaki kısa intibaları aktaralım
Gariptir, o günlerden aklımda çok şey kaldı, hala öğrencilere de anlatırım. Hani “bir ay bedelli kısa dönem askerlik yapanlar bile askerlik anılarını nasıl anlata anlata bitiremezlerse”, bir aylık New York da pek çok örüntü oluşturdu. Oysa aklımda kalan anıların “gerçek değerlemesini” ancak son beş ya da on yılda yapabildim. Demek ki yaşamış ve anı olarak biriktirmiş olmak, ancak doğru referans sistemine koyabilirseniz anlamlı vargıyla sonuçlanıyor.
Memorial Sloan Kettering Hastanesi çok yüksek bir binada bulunmakla birlikte, çoklu yerleşkesi olan büyük bir kompleksti. Yerleşkelerin bir kısmı başka başka binalardaydı; temel bilim araştırmalarından tutun, hastalar için ücretli konuk evlerine kadar pek çok birim ana hastane binasının dışında kalıyordu.
Radyoterapi için kullanılan makinaların bizdekilerden sayı ve model olarak ileri olmalarına karşılık aman aman bir üstünlükleri yoktu. Bizde bir tane olan planlama ünitesi onlarda dört taneydi, her birinde sabah iki, öğleden sonra iki hasta planlanıyordu. Zaten yıllık toplam yeni hasta sayıları bizden düşüktü. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün bir yılda aldığı hasta sayısının dünyanın en büyük merkezlerinden birinden daha fazla olması şaşırtıcıydı; ama o şehirde İstanbul ile karşılaştırılamayacak çok sayıda hastane ve merkez olması farkı açıklıyordu.
Tedavi ücretindeki derin farklılık
Buna karşılık Memorial Sloan Kettering uluslararası bir merkezdi, neredeyse her dilden profesyonel tercüman hizmet veriyordu. Hastanın ilk başvuru noktası olan karşılama biriminin ilk sorusu sigortalılık hali ve ödeme biçimiydi. Özel sigortası olmayanlar ya nakit peşinat yatırıyor ya da kredi kartından bloke ederek başlıyorlardı. Ve elbette tedavi için alınan rakamların bizle karşılaştırılabilir hali yoktu. Biz bir hastanın toplam tedavisine beş yüz dolar alıyorduk, orada bunun bedeli yüz bin dolar civarındaydı. Bu yaklaşım biçimi ve rakamların zaman içinde bizim özel hastanelerimizde de genel uygulamaya dönüştüğünü hatırlatmamıza sanırız gerek yok. Lakin bizim odaklanacağımız esas nokta hastanenin bilimsel alt yapısı olacak.