Variller

Tuzla’da bulunan zehirli atık varilleri gündemimizi aslında olmasından daha az doldurup kanıksamazlığa terk edildi. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin “ülkenin önde gelen bir ilaç şirketi sahibi ve sanayicisi” açıklamaları kamuoyu için doyurucu değildi, hele olay aslında gün toprak altındaki boyutlarıyla her geçen gün daha da fazla büyürken, tatminkar bilgi verilmesinden neden kaçınıldığı da anlaşılamadı. Bu nedenle olayın gidişatının yakından takipçisiyiz. Çevre katliamını yapanlar topluma açıklanana kadar bu sorunu bıkmadan uzanmadan dile getireceğiz. Zira kim ne derse desin zehirli varil sorunu dünün, hatta bugünün de değil geleceğin sorunu. Toprağa ve dolayısıyla yer altı sularına karışan fenolün canlılara bulaşması ve zehirlemesi hiç de zor değil. Ancak bu değişikliklerin sonuçları bundan yıllar sonra kanser olarak karşımıza çıkacak. Beri yandan, bugün herkesin kafasını kurcalayan, lakin kayıt sisteminin yeterli olmaması nedeniyle bir türlü yanıtlanamayan “kanser hastalığı artıyor mu?” sorusunun yanıtı da belki bu varillerle karşılanmış olacaktır.

Bu kadar varil oraya fark ettirilmeden gömülemeyeceğine göre, aslında başta belediye çalışanları ve yöre sakinleri olmak üzere o varillerin oraya gömüldüğünü bilen çok kişi var. Peki neden bir Allah’ın kulu ağzını açıp da bir şeyler sormadı, neden birilerine haber vermeye gerek görmedi, bunu iyi sorgulamamız gerekiyor. Bazılarımız hatırlayacaktır, hazin bir örnek Taksim meydanında yaşanmıştı. Üzerine Hitler kostümü giyen biri elinde megafonla insanlara yatmalarını söylemişti de karşı çıkan bir kişi şöyle dursun, emre karşı duran bir kişi bile bulunmamıştı. Bu yapılanlara sessiz sedasız ve sorgulamasız tanıklığımızın, hatta tanıklık şöyle dursun umursamazlığımızın, bilinç düzeyimizin kapalılığının vahim örneği olarak sadece birkaç kişinin belleğinde yer etti. Geri kalanlar onu da hatırlamadılar. Dolayısıyla varilleri oraya gömenler kadar, bunu sessiz kabullenenlerin, yani bizlerin de suçu var. Zira bu variller bazen karşımızda varil olarak, ama çoğu kez yere atılan çöpler, sokağa sallanan tükürükler, alemin ortasında adam dövmeler olarak varlar. Bu variller kimi kez zalimce katledilen sokak hayvanları, çoğu kez uzun kuyruklara terk edilen hastalar ve yakınları, statlardaki terör ve aç açık insanlar ve her zaman karşımızdalar. Varilleri gömen eller ki günü ve geleceği karartan aç gözlü hırsızlardır, onları görmezden gelen gözler de başlıca yardakçılarıdır;  “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” adına.

Biz memleketini seven bir ulus olmayı hala başaramadık, hırsızlar ve uğursuzların cesaretini geri kalanlara bulaştıramadık. Hiçbir şey soramama, olan biteni sorgulamama virüsü kanımıza bulaştığından beri, ki en az çeyrek asır vardır, hayata, ülkeye sadece seyirciyiz. Üstelik bu tarafsız seyirciğimizi korumak için adeta yeminliyiz. Daha geçen 31 Mart’ta ülkenin en büyük üniversitesinde yaşananlar bile basına 15 gün sonra yansıyorsa, boğazlarına bıçak dayanan gençler çaresiz duruyorsa, ancak bütün bunlardan daha vahimi aynı kurumun yöneticisi çok değil bir ay önce çıkıp Başbakan’ının karşısına “söz verdiğimiz gibi üniversiteden sildik siyaseti” diyebiliyorsa, ben size söyleyeyim bu tren daha baştan kaçırılmıştır. Bizim kurduğumuz cümlelerin çoğunun öznesi “kim oldukları bilinmeyen, hatta bilinse bile söylenmeyen üçüncü şahıslar”, “yapıyorlar, ediyorlar” olmak zorundadır.

Size üç hafta önce Fransa’da insanların hakları adına nasıl birlikte hareket edip sokaklara döküldüklerinin, tek bir taşkınlık olmaksızın kararlılıklarını gösterdiklerini anlatmıştım. Üç milyon kişi, sadece birkaç saatliğine yürüdüler, en küçük provokasyon bile arındırılmış bu gövde gösterisi etkisini birkaç gün içerisinde gösterdi ve hükümet toplumun karşı çıktığı kararlarından vazgeçti. Sessiz, ama kararlı bir gövde gösterisi, hepsi bu. Bizlerse geleceğimizi zehirleyen bu variller karşısında yine tepkisiz kalacağız, bu da demektir varilleri hayatımızdan asla çıkaramayacağız.

Biz yine de umutlu olalım, bu variller yine de bir başka başlangıçtır. Bu suçun failleri çıkıp herkesten özür dilemeli, toplayıp tası tarağı bu ülkeden gitmeli. Fazladan birkaç bin dolar uğruna memleketlerine buladıkları zehir, herhangi bir gerekçeyle affedilebilirliklerinin çok ötesindedir. Onların arkasına insan ve hayvan katilleri takılmalı, ardından vergi kaçakçıları, din sömürücüleri ve ırkçılık mensupları, ve elbette hırsızlar ve mafya bir kortej halinde bu sınırlardan çıkmalıdır. Geriye kalanlar için yeni bir başlangıç olacaktır, tabi hala geriye kimse kalırsa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir