İstanbul tarihine ilişkin bilinenlerin çoğu aslında Batı enstitüleri tarafından araştırılmıştır. Bunlar çok önemli çalışmalar olmalarının ötesinde, Tarihi Yarımada olarak adlandırılan bölgenin neredeyse taş be taş incelenmiş olduğunu ortaya koyar. Ancak onların inceledikleri bölge önce Corinth kolonisi olarak kurulan Megara ve sorasında bunun Bizans ve Doğu Roma olması halidir. Kazılar bize her ne kadar burada öncesinde de bir yerleşke olduğunu anlatsa da, İstanbul Batı’nın algısında Constantinople olarak geçer. Bu bölge önceleri Tarihi Yarımada’da bulunur, daha sonra bugün Topkapı Surları olarak bilinen yere kadar genişler. İlk zamanlarda denizden kuşatma olabileceği dikkate alınmamıştır, ancak olası olduğu anlaşılınca surlar sahil hattını da içine alacak şekilde genişletilir. Bugün Balat olarak bilinen alan aslında ilk sur sisteminin dışındayken, sur içine alınır, o nedenle Balat ya da Samatya’dan girişler de surlar geçilerek yapılabilir. Sur sisteminin Eminönü olarak bilinen yeri nasıl geçtiği açık değildir, burası Eski İstanbul’un doğal limanını oluşturur. Unkapanı’nın un sevkiyatının ölçülmesini sağlayan teraziler nedeniyle bu adı aldığı, Eminönü’nün ise yağ kapanlarından oluştuğu kabul edilir. Tahtakale olarak adlandırılan yer Taht-el Kal olarak bilinen ticaret alanıdır. Hangi semtin adının nereden geldiği etimolojinin yardımıyla da çıkarılabilir, nitekim Eminönü adını liman sevkiyatını kontrol eden karakolun (eminlik) kurulmasıyla kazanır.
İpek Yolu’nun sonlanma noktası olarak Mısır Çarşısı
Semt adlarının kelime kökenlerine ilişkin kaynaklara internet üzerinden erişebilirsiniz. Adların büyük bir kısmı ses benzerliklerini korur, bir kısmı ise ses benzerliğini koruyacak biçimde değiştirilmiştir. Ancak kaynakların hemen hemen hiçbirinde Sirkeci adının nereden geldiğine yönelik bir açıklama yoktur. Bizim bu yazıları hazırlarken yaşadığımız aydınlanmalardan biri de işte bu Sirkeci adının kökenidir. Sirkeci kelime olarak “sirke satılan yer, sirke kaynağı” gibi bir yanılsamaya neden olur. Oysa gelenek tarihinde sirke alınan bir yer yoktur, sirke evde yapılabildiğinden ticarete konu olmaz. Buna karşılık gerek un, gerekse yağ önemli kaynaklardır. Diğer önemli ticaret unsuru olan baharat da bugün Eminönü olarak bilinen yerdeki Mısır Çarşısı’nda satılır. Nitekim bu gözle baktığınızda Mısır Çarşısı İpek Yolu’nun Avrupa öncesi sonlanma noktasıdır. Diğer ticaret unsurları gibi baharat da buraya gemilerle getirilir, dolayısıyla aslında bir şey değişmemiştir, bugün bile kıtalararası ticaretmerkezleri Eminönü, Tahtakale ve Sirkeci’dir.
Sirkeci’nin Sikai dönemi
Sirkeci adını araştırırken de eski kaynaklar imdada yetişir ve nihayetinde birinde Sirkeci’nin eski Sikai olabileceği çıkarımına gidersiniz. “Sikai” adının dil dönme sorunu nedeniyle ya da bilinçli olarak Sirkeci’ye çevrilmiş olması bir olasılıktır. Ancak etimolojiye baktığınızda Yunanca karşılığı “kılık kıyafetle donatmak” biçiminde ortaya çıkar ki, Kapalıçarşı’nın ucunda yer alan Mahmutpaşa zaten bu işlevi görmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bölgenin adı aslında aslına uygun kalmış, ama tınısında ister istemez bir değişiklik olmuştur. Bu bölge göründüğü kadarıyla da zaten Bizans değildir, Bizans’ın kenarında kalan başka bir alandır ki biz buna Ceneviz adını veriyoruz.
Ceneviz tarih boyunca ticareti kontrol eder. Bunlar İtalya’dan başlayıp Karadeniz uçlarına kadar uzanan deniz ulaşımının merkez gücüdür. İşleri esas olarak ticarettir, savaş amaçlı seferleri neredeyse yoktur, ancak Haçlı Seferleri sırasında (Fetih öncesi dönem) Avrupa kökenli birliklerin Boğaz’ı geçmelerinde yardımcı oldukları bilinmektedir. Nitekim bu ticaret becerileri çoğunluk olarak Yahudi olmalarıyla ilişkilendirilebilir. Bunların bir kısmı Peran enSikais (Sikai karşısı) denen bölgede yerleşmişlerdir. Burası günümüzde Karaköy olarak bilinen Karai Yahudilerinin (Kafkas kökenli Türk Yahudilerini de kapsar) alanıyken, Sikai ile erişim Haliç üzerinden kayık ve mavnalarla sağlanır. Zaman gelince ilk köprü imtiyazı verilir, yani bugün Galata köprüsü olarak bilinen geçiş kurulur.
Bu bakış açısı önemlidir, zira İstanbul’u Eski Şehir (Tarihi Yarımada ) ve Ceneviz olarak ikiye böler, işte bizim de esas meselemiz budur.