Geçen hafta trakea konusunda açmaza düştüğümüzü belirtmiştik, aşılması kolay bir durum olmadığını yeniden vurgulamak yerinde olacaktır (devamı için anlaşılan yeni okumalar gerekecek). Bizim olayları, betimlenmiş biçim ve durumları, kendi içindeki mantığa yorum getirerek açıklama çalışmamız aslında fenomenoloji denen kavramın sınırlarına girer.
Geçen hafta trakea konusunda açmaza düştüğümüzü belirtmiştik, aşılması kolay bir durum olmadığını yeniden vurgulamak yerinde olacaktır (devamı için anlaşılan yeni okumalar gerekecek). Bizim olayları, betimlenmiş biçim ve durumları, kendi içindeki mantığa yorum getirerek açıklama çalışmamız aslında fenomenoloji denen kavramın sınırlarına girer.
Genel kaynaklara göre fenomenoloji, görüngü bilim ya da Osmanlıca zahiriye, Edmund Husserl tarafından 20. yüzyılın ilk çeyreğinde “bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım” içinde doğup gelişen bir felsefe akımıdır. Tarih zaman içinde nasıl tekerrür ederse, bizim fenomenolojiye başvurmamız da varlığından habersiz gerçekleşmiştir. Yani “bu olan biten neyi anlatmaya çalışıyor ya da bu durumun diğer canlılardaki durumuna göre konumlandırılması ek açıklama getirir mi?” yaklaşımıyla yaptığımız okumaların aslında fenomenoloji olduğu sonradan anlaşılmıştır. Zaten fenomenoloji bir felsefe akımından çok bir yöntem olarak tarif edilir, bu yöntemi kullanarak kavramlar ve kategoriler geliştirerek özgün bir felsefe akımı da meydana getirir. Heidegger‘den Sartre‘a, Frankfurt Okulu‘ndan Foucault‘a ve postmodern düşünürlere kadar pek çok düşünür ve felsefe akımında etkisi görülür.
Fenomenolojik örnekler
Örneklerle açıklamaya çalışalım, üç haftadır anlattığımız soluk borusu işlevini gören yapılar bitkilerde, ağaçlarda da vardır, ancak onlar oksijeni kökten alırlar. Toprağın içinde yer alan kökler küçük delikler aracılığıyla oksijeni emerek gövdeye iletir. Bu yapılar da yine trakea olarak adlandırılır, aynı adlandırmayla oksijen alan yapılar böceklerde de vücutları boyunca bulunur, böceğin değişik segmentlerinden deliklerle açılır, yani tek bir ana girişi noktası söz konusu olmasa da sonuçta aynı işlevi görecek biçimde gövdede boylu boyunca uzanan trakeaya birleşir. Peki bundan ne çıkar? Trakea soluk borusu olmanın ötesinde başka canlılarda solunumun ana bileşenidir, yani memelilerdeki gibi sadece geçit özelliği taşımaz. Üstelik insandaki gelişimi de akciğerden bağımsız görünmektedir, önce akciğer soluk yolu çatallanması, ardından trakenın ağız tarafına uzaması gerçekleşir. Kurallar evrenselse bu durumda trakea da başka işlev sahibi olabilir anlamında bir çıkarım ortaya çıkar.
Van Gelder örneği
Bir diğer fenomonolojik örneği de Tom van Gelder’de okursunuz (1), o da yeni canlının gelişimine daha en başından anlamlar yükler. Van Gelder’e göre yumurtanın (ovum) spermler tarafından döllenmesinin yorumu farklıdır, yeni bakış açısıyla sürecin bütününü anlamlandırabilir. Mesela döllenmemiş ovumda iç hazne (sitoplazma) galaksiler gibi dönüş içerisindedir, ama bir sperm girip de dölleyince bu dönüş durur. Buna karşılık ovumu delmeye çalışan diğer spermler koordine hareket ederek bu kez yumurtanın dönüşünü dışarıdan üstlenir. Yani döllenmiş yumurtanın ekileceği rahim alanına sürüklenmesi bu dönme eyleminin sonucudur.
Fenomenoloji yeni bakış açısı üretmede çok kullanışlıdır, ama bilakis sizi şaşırtabilir ya da bambaşka yorumlara da sürükleyebilir. Yine de sadece betimlemeden ibaret bir canlılık bilimi silsilesinde fenomenolojiden daha geçerli bir anlamlandırma yöntemi bulunmamaktadır.
İlgilenenler için (1): https://tomvangelder.antrovista.com/welcome-to-my-phenomenology-site-99m10.html