Bilgi bolluğunun yarattığı ilgi azlığı

Özellikle son yirmi yılda aşırı derecede gelişen teknoloji tıbbın genel yapısında da değişikliklere neden oldu. Bu blog yazısında teknolojinin tıbbın yapısında oluşturduğu değişiklikleri inceleyeceğiz.

Özellikle son yirmi yılda aşırı derecede gelişen teknoloji tıbbın genel yapısında da değişikliklere neden oldu. Teknolojik gelişmenin tıp açısından iki yanı var, ilki ve önemlisi bilgiye erişimde kullanılan yöntemlerin hiç görülmediği kadar çoğalması. Öğrencilere her zaman anlattığım örnek, bundan sadece yirmi yıl önce bir makaleye erişmek için, abone olunan haftalık yayınlanan katalog dergi Current Contents incelenir (çünkü dergide sadece makale adları, anahtar kelimeler ve yazar adresleri bulunurdu), sonra da yazarına bir kartpostal atılarak makalenin bir nüshasını göndermesi istenirdi. Kartpostal eline geçerse yazar da bunu seve seve yapardı, makalenin gönderilmesi hem mesleki dayanışmanın hem de yazarın atıf almasının en geçerli yöntemiydi. Bir meslektaşınız o makaleye erişmişse kopyası istenir, söz konusu olan kitapsa rica edilip ilgili bölümün fotokopisi alınırdı.

Derken önce elektronik sistem ortaya çıktı, bu CD-ROM’a kaydedilmiş biçimdi, en azından artık özetlere de doğrudan erişiliyor, ama bütün metin gerekiyorsa yine mektup yazılıyordu. Bu dönem çok kısa sürdü ve İnternet’in günlük kullanıma girmesiyle birlikte makalelere cep telefonundan bile erişmek mümkün hale geldi. Günümüzde araştırmak isteyen biri otobüs ya da metroda şehir içi yolculuğunu yaparken araştırmasını gerçekleştirebilir. Benim de sık kullandığım yöntem konuyu Google üzerinden taramak ve linkini kendime e-posta olarak göndermektir. Sabah gelince bunlar indirilir ve kağıda basılarak okunur.

Çok eski metinlere bile erişmek mümkün

Elimde hatıra olarak bulundurduğum 2003 Current Contents kitabından herhangi bir makalenin ilk beş kelimesinin (yazar adı bile gerekmez) Google’a yazılması makaleye erişmek için yeterlidir. Önceki bütün dokumanlar da aradan geçen zamanda sisteme yüklendiğinden 1800, hatta 1700’lerde yazılmış makaleler bile indirilerek okunabilir. Sistem o kadar gelişmiştir ki, siz bir makaleyi aradığınızda başka başka alakalı makale önerilerinde de bulunur. Hatta akıllı algoritma bir süre sonra neyi aradığınızı kavradığında sormasanız bile önerilerini e-postanıza bırakır.

Peki bunca olanak artışı daha fazla okuma, öğrenme ve üretim mi getirdi derseniz, gelişmeler ironik biçimde bilimsel okumanın azalmasıyla sonuçlandı. Bilgi patlamasına yol açacağı beklenen erişim rahatlığı ilginin tümden ortadan kalkmasına neden oldu. Ben sistemin getirdiği sıra dışı olanağı kullanarak ne kadar çok şey yapılabildiğini anladığımda tıbbı sevdim. Bu sıra dışı bilgi erişimi sadece konuya değil, konunun tarihçesine de erişimi olanaklı kıldığından olası düşünce hataları, zamanın ruhu etkileri ve elbette öncekilerin çektikleri çileleri de bilimsel kaynak halinde okumak mümkün. Bu durumu öğrencilere her zaman örnek gösteririm, onlarsa genellikle tablet bilgisayarlarına indirilmiş resmi ders notlarını okumakla yetinirler.

Ben tıbbı son on yılda tam da bu nedenle sevdim

Bilgiye erişimin meslektaşlardaki karşılığını ise tam olarak betimlemek zor. Onlar daha çok ilgilendikleri alandaki önemli addettikleri bir dergiyi ya da o konuyla ilgili makaleleri takip ettiklerinden tıpta yeni bir başlangıç döneminin gerçekleşebileceğini fark etmiş değiller. Hal böyle olunca benim “bakınız aslında anlatılanın çok ötesi var” söylemim de doğrudan öğrencilere yöneldi, hatta konuya ilgi duyan vatandaşa. Tıpla doğrudan ilgilenenlerin bu kadar atalet içinde olmalarına rağmen, okurların büyük kısmı yeni bir şeyler öğrenmek konusunda çok hevesli. Ben tıbbı son on yılda tam da bu nedenle sevdim, çünkü iğneyle kazılan kuyu tıpta eksik olan paradigmayı oluşturmaya yeterli göründü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir