Üniversiteler fidanların ağaca dönüştüğü kurumlardır

İnsanın ağaca benzer büyüme özelliğinden geçen hafta bahsetmiştik, bu nedenle yetişmekte olan gençler genellikle fidan olarak tanımlanır. Her fidan doğası gereği eğilip bükülmeye açıktır, fiziksel uyaranlara boyun eğer, ancak uyaran sürmediği takdirde eski biçimine geri döner. Uzun süreli uyaran olması durumunda ise fidan yön değiştirir, “ağaç yaşken eğilir” sözü bu durumu betimler. Bu fidanı olması gerekenden çok eğmeye kalkarsanız bu kez de “yaş dal kırığı” olarak adlandırılan durum oluşur, dal bütünüyle parçalanmaz, ama bir yarısı kırılır, aynen kemikte söz konusu olduğu üzere kallus (nedbe dokusu) oluşur, dolayısıyla büyüme bu kez kırığı da kapsayacak biçimde açı yaparak devam eder. Zaman zaman peyzaj ortamlarından gördüğünüz örülmüş ağaçlar kırılmadan biçimlendirmenin standart örneğidir, örülmüş ağaçlar iç içe geçeceğinden zarar vermeksizin birbirinden ayırmak olasılığı yoktur.

Eğitim de bir fidan yetiştirme modelidir, ama amacı fidanı biçimlendirmek değildir. Bir fidanın ihtiyaç göstereceği kaynaklar sağlanır, beri yandan fidanın kendi kendine serpilmesine olanak sağlanır, bu yaklaşımın kısa yoldan tanımı “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” şeklindedir. Bu biçimde yetiştirilen fidanlar kendi yeteneklerinin elvereceği biçimde serpilirler, uygulama zaman zaman hatırlatılan disiplinle pekiştirilir. Nitekim ortam koşullarının “her daim ilkbahar” olması gerekmez, fidan sonbahar ve kışı da yaşar, ama bu etkilerin bünyesinde yarattığı değişiklik onu bilakis sağlamlaştırır. Bu fidanlar üniversite aşamasına geldiğinde bilgileri ve yeterlilikleri açısından seçime tabi olacaktır, seçme ve yerleştirme birbirlerine denk olanların bir araya gelmelerini sağlar. Zaman zaman “fırsat eşitliğinden” söz edilse bile, birbirinin emsali olmayanları aynı ortama koyduğunuzda (buna kaynaştırma adı verilir) belli bir oranı geçmek, yani yetersiz olanları yeterlilikleri daha yüksek olanlarla bire bir eşleştirmek toplam başarıyı maalesef artırmaz, potansiyeli daha yüksek olanları geride bırakır.

Toplum için esas olan orta kademe eğitimdir

Üniversiteye kadar olan dönem aslında fidanın serpilmesi için en büyük öneme sahip orta eğitim aşamasıdır. Toplumda herkesin üniversite mezunu olması ütopyadır, olsalar bile denk olamazlar. Herkesin iyi eğitimli olması gerçek hedef olabilir, toplumun refahına olumlu yansır. Ama bunu sadece üniversite diploması almış olmaya indirgemek kendini kandırmaktan öteye geçmez. Zaten toplumun bütünü doktor, mühendis ya da mimardan oluşamaz, her disiplinden birileri olmak zorundadır; bunların kültürel yeterlilikleri, işlerini tam ve doğru yapmaları en iyi durumdur. Orta eğitimden sonra girilen üniversite eğitimi sadece bir meslek değil, aynı zamanda evrensel değerler ortamında bir yol benimsenmesini de sağlar. Yol benimsenmesi uzun soluklu stratejiler açısından zorunludur, ama asgari gerekliliği de fidanın serpilmesi aşamasında biçimlendirilmemiş olmasından geçer.

Eleştirinin karşılığı tartışıp çözüm geliştirmektir

Bu açıklamaya çalıştığımız özellikler daha iyiye yönelik arayışlardır, dolayısıyla üniversiteleri toplumsal olaylara karşı daha duyarlı hale getirir. O yeterliliğe erişmiş birey ister istemez içinde yaşadığı ortamı sorgular, eleştirilerini uygun bir üslupla ifade eder. Eleştiriler ne olursa olsun dikkate değerdir, çünkü eleştiri olmayan yerden de bir şey çıkmaz, mesele bunları karşılamak, tartışmak, haklılık payı varsa da durumu yeniden düzenlemektir. Demokrasi ve çok sesliliğin olduğu yerde herkesin aynı telden çalması ne kadar olanaksızsa, artık ağaç olmaya durmuş fidanları da bu aşamadan sonra eğmeye bükmeye çalışmak o kadar mesnetsizdir,  ne yaparsanız yapın gerilimle sonuçlanır.

Toplumsal dalgalanmaların merkezinde üniversitelerin bulunması da bu nedenle şaşırtıcı olmamalıdır. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir