Okapi bilmecesi, “şehirde karşılaşma” mantığının irdelenmesi

“Canlıların gelişiminin önceden belirlenmiş olması kavramı” doğrudan gözlemlere dayalı bulguların ifadesidir. “Rekapitülasyon” olarak adlandırılan bu kavram, yumurta ya da rahim içerisinde gelişmekte olan canlının “önceki aşamaları aynı şekilde geçtiğini” kabul eder. Yani canlı sonunda bir insan yavrusuna dönüşse bile, görünüşü dikkate alındığında embriyo önce balık, daha sonra akraba olarak varsayılan diğer aşamaları geçmekte, gelişiminin en sonunda insana benzemeye başlamaktadır. Bu gözlem diğer canlılar açısından da benzer özellikle gösterir. Evrim düşüncesini kabul edenler, (varsayımsal) geçmişin (tarihin) aşama aşama yeniden yaşanmasını, kendi açıklamaları için bir delil olarak kabul ederler. Ne var ki dış görünüşteki bu benzerliğin nihai biçimdeki yansımaları farklıdır. Mesela insan embriyosunun gelişimi sırasında da başlangıçta balığın solungaçlarını andıran kavis yapıları ortaya çıkar, ne var ki bu kavisler balıkta solungaçları meydana getirirken, insanda başka yapılara dönüşürler. Dolayısıyla aslında görünüş yanıltıcıdır, doku taslakları tahmin edilen nihai (sonuç) yapılarına dönüşmeyebilirler.

 

Dinozorların kayıp halkası

“Önceki aşamalardan geçme” olarak özetlenen rekapitülasyon kavramı aslında insanın mantık dahilinde düşünme biçiminin kaçınılmaz sonucu, akla uydurma eğiliminin yansımasıdır. Başka bir örnekle açıklamaya çalışalım, bir kişiyi sabah bir yerde gördüğünüzü ve öğlenden sonra da başka bir yerde karşılaştığınızı varsayın, bu gözlemin doğal sonucu, o kişinin gözlemlenen iki nokta arasında bir şekilde seyahat etmiş olduğu sonucudur. Kişiye “sen sabah Taksim’deydin, şimdi Mecidiyeköy’desin, o halde bu aradaki mesafeyi bir şekilde kat etmiş olmalısın” dediğinizde alacağınız cevap da elbette beklediğiniz gibi olacaktır. Ne var ki bu mantıksal çıkarım embriyonun gelişiminin dış görüntüsüne yansıtılamaz, yani görünüşte solungaca benzeyen yapıların insan embriyosunda da var olması, onun balık aşamasından geçmiş olduğu anlamına gelmez. Embriyonun nihai şekli nasıl aldığı bilinmediğinden, görüntüdeki benzerliklerin önceki aşamaların yansıması olduğunu iddia etmek aşırı zorlanmış bir düz mantık olacaktır.

Aynı şey elbette dinozorlardan bugüne geçişteki kayıp halkalar için de geçerlidir. Bilim camiası sürüngenden kuşa nasıl geçiş olduğunu çok fazla araştırmış, daha doğrusu, araştırma şansı olmadığından çok fazla senaryo geliştirmiştir. Kuşlar görünürde uçmaktadır, tüyleri ve kanatları vardır, bunların uçamayan tüylü biçimleri bulunsa da (tavuk ya da penguen), hatta bunlar yumurtlayarak ürese de, akrabalıkların tespiti o kadar kolay değildir. Dolayısıyla arkeopteriks adı verilen ve bize çizimler ya da filmlerle anlatılan formların bugünkü kuşların ataları olduğunun söylenmesi de aynı şekilde kolay değildir. Bu çıkarımlara zemin hazırlayan mantık da “şehirde karşılaşma” mantığından farklı değildir; “uçan hayvanların bir atası olmalı, bunlar da bu atadan gelmiş olmalıdır”.

“Ortak ata” kavramı sadece mantıksal bir çıkarımdır

Oysa mekanizma tam ters de işlemiş olabilir, bugün uçan formlar, tarihin önceki dönemlerinde uçamadıkları gibi, bugün sürünenler uçmuş da olabilir. Dolayısıyla bizim mitolojinin figürleri olarak algıladığımız ejderha, satir gibi canlıların tamamen hayal ürünü oldukları bile söylenemez. Nitekim ördek gagalı platipus denen hayvanla ilk kez tanışan bilim camiası, onun Uzak Doğuluların bir aldatması olduğunu düşünmüşler, ördeğin gagasını bir başka canlıya diktiklerini zannetmişlerdir. Benzer şey okapi adı verilen hayvan için de söz konusudur, dış görünüş olarak zebra ve zürafa karışımı (kimera) intibaı uyandırmaktadır. O halde okapinin ataları zürafa ve zebra mıdır? Elbette değil, bu da bir “şehirde karşılaşma” örneği gibi görünmektedir.

Sözün özü canlıların bugünkü formları bir atadan gelmiş (evrilmiş) olmak zorunda değildir. Bunlar aynı canlının “farklı değişkenlerin etkisi altıdaki tezahürleri” olarak da kabul edilebilir. Ortam şartları ve biçimlendirici etkilerinin ne olduğu bilinmediği sürece, bilimsel anlamda ne bir ortak atadan, ne de evrilmiş olmaktan bahsedilebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir