Tahmin toplumundan bilgi toplumuna

Bir süreden beri ulus olarak ileri medeniyetler seviyesine ulaşmanın başlangıç noktasının ne olması gerektiğini düşünüyorum. Sorunun temelini, binyıllardır var olmuş, var olmaya da devam edecek bir ulusun, geleceğini planlarken “cumhuriyet, demokrasi” gibi öngereklilikleri de yerine getirmiş olmasının ardından atması gereken en önemli adımın ekonomik gücünü mü artırmasıdır, bilimsel seviyesini mi yükseltmesidir yoksa başka hangi çıkış noktasına yönlenmesidir oluşturuyordu. Neyse ki sorunun cevabını çok fazla aramak zorunda kalmadan, “kendi kendinden haberdar olmasıdır” şeklinde bir sonuca ulaşıverdim. Bu cevap aslında “kişi kendin bilmek gibi olmaz” deyişinin de ulus düzeyinde yansımasıydı. Ancak burada sizlerle tartışmak istediğim, cevabın kendisi değil, buraya nasıl vardığım.

Benim uğraşı alanım, sorularla sık karşılaşan bir disiplindir. Benim yardımıma gereksinim duyanlar ya da sorduklarına kısa yoldan yanıt almak isteyenler, aslında bir o kadar da kesin yanıtlar almak peşindedir. Lakin bizim ülkemiz genelinde hiçbir alanda olmadığı üzere, benim yanıtlarım da tahminler üzerine kuruludur ve gerçek rakamları, eski bile olsalar asla veremez. Ben bu ülkede nasıl hangi ilde kaç kişinin yaşadığını gerçek ve eşzamanlı olarak bilemezsem, o gün kaç kişinin doğduğu ya da kaç kişinin bu dünyayı terk ettiğini de bilemem. Kısacası benim kendi kendimden pek haberim yoktur, ben nüfus hareketlerimi izleyemem, değil göçleri takip etmek, benim vatandaşlarımın sayısını bilmem bile mümkün değildir

Konuya bir de Batı ülkeleri perspektifinden bakalım, nüfus hareketlerini izlemek, hastalıkları takip emek açısından bakıldığında Kuzey Avrupa ülkelerinin bütün nüfusu takip ettiklerini görürsünüz. Tamam bunların çoğunun nüfusu on milyon düzeyini bulmaz, ama pratik olarak baktığınızda yedi-sekiz milyon kişinin kayıtlarını tutup bütününü izlemenin hiç de kolay olmadığını anlarsınız. Amerika örneğine baktığınızda, veri zenginliği açısından dehşete kapılmamak elde değildir. Birkaç örnekle açıklayayım, bundan yaklaşık iki yıl önce, Microsoft’tan e-posta adresi almaya çalışırken, ilgi alanlarım üzerine kısa bir anket doldurmuştum. Seçtiğim şıklar arasında dekorasyon ve bahçe de vardı ki, bir süre sonra Hotmail bana emlakla ilgili bazı sayfaları göndermeye başladı. Önceleri sadece meraktan bu sayfalara ara bir bakıyordum, ancak bir keresinde sayfayı biraz detaylıca inceleme olanağı buldum, emlak bulmanızı sağlayan bir motordu ki, bugün bizde de web tabanında benzer siteler var.

Kendime New York’tan güzel bir daire bakmaya karar verdim, fiyat aralığını belirledim, diğer istatistiksel veriler işte o zaman dikkatimi çekti. Arama motoru seçilen dairelerin çevresindeki popülasyonla ilgili bütün verileri sunabiliyordu; o bölgede kaç kişi oturuyor, kaçı evli, kaç çocukları var, ortalama gelir düzeyleri ne, eğitim durumları nasıl, çevrede yılda kaç suç işleniyor, bunların kaçı adi, kaçı cinayet, kaç kişi tutuklanıyor; kısacası yaşamak istediğiniz yerle ilgili aklınıza gelebilecek her türlü sorunun cevabını bulabiliyordunuz. Doğrusunu isterseniz, içerisine düştüğüm durum hayretin ötesindeydi, korkunç bir veri kaydı, ama beri yandan da inanılmaz bir veri şeffaflığıyla karşı karşıyaydım. Benzer örnek ülkemiz için söz konusu olsa, kayıt tutulmuş olsa bile erişilmesi söz konusu olamazken, Amerikalıların günlük yaşamı bu kadar detaylı izleyebiliyor olmalarının başka açıklaması olmalıydı.

Amerika örneğinde söz konusu olan bilgi birikimi ve veri kullanımı beni başka alanlarda da şaşırttı ve şaşırtmaya devam ediyor. Örneğin bu ülkenin bir “Ulusal Kasırga Merkezi” bulunmakta, her yılın başında o yıl çıkabilecek kasırgaları tahmin etmekte ve isim önerileri sunuyor, dahası hangi isimlerin kullanılıp kullanılmayacağı da belli kurallara bağlanmış. “Profiling” denen profil çıkartma bilimi, suç istatistiklerinden türetilmiş, var olan bilgilerin yeni durumlar karşısında kullanılmasını kolaylaştıran ve kriminolojide sonuca götürmekte hayli etkin olan ve artık iş başvurularının değerlendirilmesinde de kullanılan bir başka yaklaşım. Yüzlerce milyonluk bir nüfusun her açıdan izlenebiliyor olmasının kuşkusuz insanı rahatsız eden bir yanı var ki, ruh hali benim gibi bir pek normal sayılmayacak bir insanı otel odalarında gizli kamera arama sapkınlığına da götürebilir. Ancak yukarıdaki birkaç örnekten kısıtlı da olsa ifade edebildiğim bu veri toplama ve kullanma becerisi, günlük yaşama yönelik ve üstelik sosyolojik özelliklerle bezenmiş pek çok sorunu çözmede inanılmaz bir güç sağlıyor.

Veri toplama, istatistik oluşturma ve bunları yeniden kullanma gibi bir yaklaşım bizim kadar büyük bir ülke için hemen ve kolaylıkla uygulanır olmayabilir. Ancak bilişimin bu kadar geliştiği bir ortamda veri analizinin şirketler, kurumlar düzeyinde başlatılması, o yıl kaç kişinin grip nedeniyle işe gelmediği, bir yılda kaç kişinin işe girip çıktığı gibi temel istatistiklerin bilinmesi bile ciddi bir esneklik ve dahası pazar avantajı yaratacaktır. Konuyu bir ucu komplo teorilerine, diğer ucu hasta ruhlu bir septisizme değecek şekilde işlemeyi sürdüreceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir