Bilim ve tasavvuf ilişkisi: Tıbbın pozitif olmak yanılgısı

Olayların tasavvuf ve bilimi birlikte kullanarak yorumlanması elbette bakış açısını değiştirir. Bakış açısı değişikliği özellikle biyoloji, psikoloji, sosyoloji ya da tıp gibi aslında “konumlandırılamayan” bilimler için geçerlidir. Daha önce mutlaka yazmışızdır, tekrar edelim, yukarıda saydığımız bilim dalları pozitif değildir. Bir bilimin ne zaman pozitif sayılabileceği öğrencilerle sık tartıştığımız bir konudur. Onlara öğretilen pozitif bilim (alıntının aynıdır) “…daha ziyade ispatlanabilir, kanıtlanabilir bilim anlamında kullanılır. Somut sayılara ve delillere dayanır. Fizik, kimya, astronomi, biyoloji, matematik, cebir, geometri gibi bilimlere pozitif bilim diyebiliriz. Deneysel sonuçlara dayanan somut verileri olan bilim dalları bu gruba girer.” Tanım her ne kadar basit bir aramayla bulunan düz betimleme olsa da insanların zihinlerinde yarattığı düşünce hatalıdır; hatanın iki bileşeni vardır: (1) pozitifliğin alametifarikası olarak ölçülebilme ve (2) deneysel sonuçlarla ispat. Bizim öğrencilere pozitiflik önerimiz ise tekrarlanabilir olmasıdır. Her şey, duygulanım durumu gibi tamamen sübjektif haller bile, bir şekilde formüle edilip ölçülebilir, dolayısıyla pozitif bilimin esası ölçülebilir olmak değildir.

Resim: İguananın melatonin salınımından sorumlu üçüncü tepe gözü

Tıp normatif bir alandır

 

Ama ikinci başlık “ispat” kavramı biraz tartışılmaya açıldığında altının tamamen boş olduğu ortaya çıkar. Öğrencileri düşünme ve olayları anlamlandırmaya teşvik ettiğim, onları örneklerle desteklediğim çoğu durum “farklı bir şeyin anlatıldığı düşüncesini” doğurur ve zaman zaman açıkça dile getirilir. Ama düşüncenin ya da yaklaşımın doğruluğunu kabul eden felsefeye meraklı pozitivistlerin ortak önermesi “deneylerle kanıtlamak” olmaktadır. Bu yaklaşım tıbbın sadece fen lisesi mezunlarına açık olmasının, daha doğrusu o alana kısıtlı kalmasının ne kadar hatalı olduğunu gösterir. Fen lisesi mezunları matematik, fizik, kimya ve biyoloji derslerini görürken “1 + 1 = 2” mantığıyla yetiştirilirler. Oysa tıpta geçerli böyle bir denklem yoktur; tıp pozitif olmaya, değişkenleri sepetleştirip istatistikle yol almaya çalışsa da aslında normatiftir. Normatiflik “kuralları daha önceden konmuş” bir durumun kurallarını anlamaya çalışmaktır.

 

Tıbbın çoğu bir belit manzumesidir

 

Örnekle açıklamaya çalışalım, “epifiz bezinden melatonin salgısı gece artar, gündüz düşer, gece gün ritmini düzenler, kıtalararası uçak yolculuklarında “jet-lag” denen tablodan sorumludur…”   Yani bu özellik zaten bellidir, burada ispat gerekecek şeyler melatoninin epifizden salgılanması, gündüz düşüp gece artmasıdır; ama konunun normatifliğinin ispatı yoktur. Bu durumda aksiyom (belit, postulat) kavramı vardır, tıbbın yapmaya çalışması gereken bunun mantığını açıklamaktır. Aynen alıntı; “Çünkü belitlerin başka bir önermeye götürülmeye ve kanıtlanmaya gereksinimi yoktur. Bu yüzden de kendiliğinden apaçıktırlar. Ne türlü bir belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonuca varılır. Belitlere dayanan bir felsefe, belitlerin yanlışlığı meydana çıkınca çöker.”

 

İşte fen eğitimiyle yetiştirilmiş pozitivizm tutkunu olanlardan “tamam haklı görünüyorsunuz, ama bunu deneylerle ispat etmelisiniz” önerisinin bana olan katkısı da budur. Melatoninin gece-gündüz dinamiği ispat gerekmeyen bir aksiyomdur. Ama modeli doğru bir mantığa yerleştirerek genişletme “hakikate en yakın” yoruma yaklaştıracaktır. Tıbbın en güzel yanı da keşfedilmeyi bekleyen melatonin gibi nice örneklerle bezeli olmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir