Güneş bundan sonra bambaşka doğacak, çünkü Yedi Uyuyanlar uyandı!

Gazeteleri takip edenleriniz ya da sokaklarda dolaşanlarınız görmüşlerdir, geçen haftanın gündemine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği bir söz düştü: “Gölgelerin üstümüze geldiği en zor zamanlarda güneşin doğuşuna binlerce kez şahit olduk”. Durumdan vazife çıkaran CHP ise “Kara bulutların dağılınca her zaman güneş doğar” şeklinde bir karşılık geliştirdi. Siyasiler Milli Takım’ın başarıları çevresinde oluşmaya başlayan bütün olumlu havaya rağmen zıtlaşmayı sürdürmekteler, bu zıtlaşmanın AKP kanadında aslında CHP yok, AKP yargıyla zıtlaşmakta, sürmekte olan davayı “kapatılma” ile sonuçlandırmak adına her türlü çabayı göstermekte. CHP ise Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek menfaatlerini kollamak yerine “nafile muhalefete” devam etmekte. Oysa her iki tarafın bilgi birikimi de son derece sığdır, ülke çıkarlarını ikinci, hatta üçüncü plana atma gayretleri ise başarısızlıkla sonuçlanacak. Peki neden?

Önce slogan niyetine ürettikleri cümleleri eleştirmekle başlayayım. Başbakan Erdoğan’ın cümlesinde geçtiği gibi, ayrı bir gölge tanımı ne fiziksel olarak ne de mealen yoktur. Gölge “ışığın olmadığı yerdir”, ışığın tamamen olmadığı duruma ise karanlık adı verilir. Işık önünde durduğu bir cisim tarafından engellenirse, arkasında karanlık bir alan oluşur, biz bunu gölge olarak adlandırırız. Yani aslında gölge diye bir şey zaten yoktur. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın gölgeleri, bir zamanlar “Heman” adıyla oynatılan çizgi filmdeki gölgeler tanımından farklı değildir (aslında Başbakan’ın yaşı o çizgi filmi de tutmamaktadır). O halde Başbakan’ın “gölgelerin uzamasından” tasalanmasına gerek olmadığı gibi, zaten olmayan bir şey için cesaret gösterdiğini düşünmesinin de asla yeri bulunmamaktadır. Gelelim CHP’nin ürettiği slogana, kara bulutların ardından elbette her zaman güneş doğmaz, mesela vakit gece yarısıysa, bulutlar dağıldığında yıldızlı bir gökyüzü ortaya çıkar. Dolayısıyla 84 yıllık CHP’nin kendini “Türkiye’nin doğan güneşi” olarak tanımlaması da tamamen yersizdir. Üretmeye çalıştığı slogan alegorisinde CHP bugün olsa olsa kara bulutları temsil edebilir, o bulutları dağıtacak olan rüzgarın artık şiddetini artırmaya başladığını görmesi gerekir.

Gelelim AKP’nin afişinde de olan, Başbakan Erdoğan’ın görmeye alışık olduğumuz duruşuna. Bu duruşu verirken eminim bileşeninin en güzel unsuru olan “Kasımpaşalılığına atfen “Elhamdülillah” ya da “Eyvallah” sözlerini aklından geçirmektedir. Kim ne derse desin, Başbakan’ın yapısının ayrılmaz parçası olan Kasımpaşalılığı, aynı zamanda o saf kalmış “harbi” özelliğinin de temelini oluşturmaktadır. Zaten Başbakan’ın her şeye rağmen hala bu kadar seviliyor olmasının açıklamasını başka yerde aramak gereksizdir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en önemli özelliği bu harbi ve samimi ruhu doğru sezinlemeleridir. Beri yanda bu özellik Deniz Baykal’ın bünyesinin de en önemli eksiğini oluşturmaktadır.

Ne var ki, Başbakan’ın çok sevdiği o duruş aslında Hallac-ı Mansur’un (857-922) “vecd” halindeyken sağ elini kalbine götürerek ifade ettiği “Enelhak”, yani “ben Allah’ın bir parçasıyım”, sözlerinin simgesidir. Hallac-ı Mansur vecd (İrade-i Mutlak’la bütünleşme) halinde ağzından çıkan bu sözleri nedeniyle bağnazlar tarafından bundan 1086 yıl önce derisi yüzülerek ve vücudu parçalara ayrılarak öldürülmüştür. Bu olay, Başbakan’ın ta Barselona’dan “velev ki simge” diyerek başlattığı ve Türkiye’nin en az altı ayını kilitleyen türban tartışmasıyla bire bir benzerlik göstermekle kalmamakta, herkesin oturup bir kez daha düşünmesi gerektiğinin de en güçlü kanıtını oluşturmaktadır. Yani simgeler son derece önemlidir, simgeleri iyi bilmeyenler gereksiz yere kullanmaktan kaçınmalıdır.

Şimdi de gelelim bazı diğer detaylara, Milli Takımımızın Çek Cumhuriyeti karşısında maçın son on beş dakikasında gösterdiği olağan dışı başarı, daha çok bazı mistik güçlerin etkisi olarak yorumlandı. Derken Bakan Cemil Çiçek durumdan kendine vazife çıkarıp AKP’nin de maçın son on beş dakikasına girdiğini söyledi. AKP ve elbette CHP şunu çok iyi bilsinler ki, onlar zaten uzatmaları oynamaktalar. Her ikisi için de maçın normal süresi 22 Temmuz 2007 seçimlerinde tamamlanmıştır. Artık önemli olan, maçın kural dışı hareketlerin ayyuka çıkması nedeniyle iptal edilmeden, hakemin bitiş düdüğüyle tamamlanmasıdır.

Son söz, herkes ve Sevgili Başbakanım şunu iyi anlamalıdır ki, Türkiye Milli Takımı’nın Çek Cumhuriyeti’ne karşı oynadığı maçın son on beş dakikası itibarıyla “cahiliye devri” tamamlanmıştır. Bundan sonra güneş “yalnız ve güzel ülkemizin” üstüne artık bambaşka doğacaktır, çünkü Yedi Uyuyanlar uyanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir