Pera Palas: Büyüleyici bir İstanbul romanı

Agahta Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet (Le Crime de L’Orient Express) adlı romanından uyarlanan film (1974 yapımı), 1930 New York’unda geçen kısa girişin ardından İstanbul Haydarpaşa Garı’nda başlar. Sean Connery’den Lauren Bacall’a, Jacqueline Bisset’den Anthony Perkins’e zengin bir oyuncu kadrosu bulunan filmin bu sahnesinde, Mary Debenham (Vanessa Redgrave) spor arabasından iner ve işportacıların hücumuna uğrar, seçebildiklerimden birisi (tesbih satan) rahmetli Nubar Terziyan’dır. Ünlü dedektif Hercule Poirot da o sırada Avrupa yakasına geçmek üzere Salacak İskelesi’nden vapura binmiştir. Onu lafa tutan geveze memura inat, elindeki DÜNYA Gazetesi’ne bakmaktadır. Gazetemizin o yıllardaki manşeti, bugün baktığımızda olasılıkla filmin en hoş detayıdır: “Mecliste hayat pahalılığı konusu tartışıldı” (bu konu en son ne zaman tartışılmıştı Meclis’te, hatırlayanınız var mı?). Romanın sonraki bölümü de olasılıkla Pera Palas’ta devam eder, malum, Christie Şark Ekspresinde Cinayet adlı romanını 1933 yılında Pera Palas’ta yazmıştır.

Nasıl İstanbul deyince ilk akla gelenlerden biri Beyoğlu ise, Beyoğlu denince de ilk akla gelen Pera Palas’tır. Hele benim gibi Beyoğlu’nda büyümüş biri için, Pera Palas evin sadece konuklar için kapısı açılan misafir odası gibidir. Bu sıra dışı binanın en detaylı tarihçesi İstanbul Ansiklopedisi’nde yer alır ve rahmetli Çelik Gülersoy tarafından kaleme alınmıştır… İstanbul’un Duyun-u Umumi (geçmişimin bir başka parçası, şu an İstanbul Erkek Lisesi binasıdır) ile perçinlenen dış ekonomik bağımlılığı konaklayacaklar için otel ve restoran salonlarına da ihtiyaç doğurur. Rus uyruklu banker Ohannes Kirkof, “tebaa-i devlet-i aliye’den manifaturacı Artin Manokyan ve Arslanoğlu Manok, Bayezid-i Sani Vakfı’ndan otel yapmak üzere 1879’da bir arazi satın alırlar. Bundan dört yıl sonra, Uluslararası Yataklı Vagonlar Şirketi (La Compagne Internationale des Vagons-Lits) konforlu vagonlarını Romanya’ya ve ardından da İstanbul’a eriştirince, konaklama yeri olan Grand Hotel de Luxembourg bu ihtişamlı yolculuğun konaklaması için yeterli kalmaz. “Palace” (saray) düzeyinde bir otele ihtiyaç vardır, böylelikle 1893 yılında tapuya düşülen “na-tamam bir tane hane” kaydından anlaşıldığı üzere, Pera Sarayı Pera Palas’ın inşasına başlanır.

Pera Palas’ın mimarı Fransız kökenli Levanten mimar Alexandre Vallaury’dir. Bu sıra dışı eserin yapımında en yeni teknikleri kullanır. Kat döşemeleri Fransız usulü denilen NP putrelli volta döşeme tekniğiyle geçirilir, tamamen metal yapım bir elektrikli asansör kullanılır. Hatta o yıllarda olağanüstü sayılacak bir konfor öğesi olarak bir de jeneratör yerleştirilir. Dikdörtgen alan enine ve boyuna üçe bölünerek taşıyıcı bir karkas sistemi kurulur, tam ortasında büyük bir aydınlık boşluğu oluşturulur, burası mekanın kalbi konumunda olan girişteki balo salonudur. Otelin görkemini ve ününü sağlayan, oryantalist üslubu en üst düzeyde ve ancak özgün olarak birleştiren bir “mimarlık gösterisi”dir. Tavanı örten turkuaz camlarla kaplı altı küçük kubbe bulunur. Pera Palas dış görünümüyle klasik, iç görünümü itibarıyla en üst düzeye çıkan oryantalist bir yapıdır.

Açılış törenleri 1895’in ocak ve şubat aylarında büyük kutlamalarla yapılır, İstanbul’un Frenk gazetesi Moniteur Ottoman buna geniş yer verir. Açılışından I. Dünya Savaşı’na kadar geçen süre otelin en parlak dönemidir. Savaş yıllarında da İstanbul’un yaşadığı sıkıntı otele pek uğramaz. Ne var ki sonraki dönemde işler beklendiği gibi gitmez, malum, savaş genişlemektedir. Yataklı Vagonlar Otel Kumpanyası Pera Palas’ı satışa çıkarır. Alıcı bulunamayınca işletme hakkı 1915’te Mersinli Bodossaki Anastassiadis’e verilir. Otel artık subay ve ajanların sık uğradıkları bir mekandır. Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Savaşı öncesi otele ilk gelişi de Aralık 1917’ye denk düşer. İstiklal Savaşı İstanbul’a her ne kadar uzak olsa da, padişahın 17 Kasım 1922’de kaçmasının hemen ertesinde, otelin işletmecisi de firar eder. Maliyeye olan borcuna binaen mülkiyet 16 Nisan 1923’te hazine adına tescil edilir. Bu kez Atatürk’ün Suriye’den tanıdığı Misbah Muhayyeş otelin işletmesine talip olur. Otel özel bir kanunla Emlak ve Eytam Bankası’na devredilir, Muhayyeş bir yıl sonra oteli bankadan satın alır, 1954’teki vefatına kadar da sahibi durumundadır. Çocuğu bulunmayan Misbah Bey oteli 1949’da kurduğu vakfına bağışlar. Pera Palas 1974’e kadar vakfın mütevelli heyeti adına yeğen Ferit Muhayyeş tarafından yönetilir. Daha sonra kiralanmak istenir, ancak yine talip bulunamaz. Cemil ve Ferit Muhayyeş’in kurdukları şirket Hasan Süzer’e satılınca, bu kez işletme Süzerlere geçer. 1994 başına kadar otel vakıf gelirlerinin bırakılmış olduğu Darüşşafaka, Darülaceze ve Verem Savaş Derneği’nin denetimindedir, 1992’de kamulaştırılarak Kültür Bakanlığı’na sembolik bir bedelle devredilir. Basında yer alan haberlere göre, işletme uluslararası şirketlere devredilirse, bu işlem otelin Wagon & Lits temeline dönüşü anlamına gelecektir.

Neyse ki öyle olmaz, Pera Palas’ın kullanım hakkı 2006’da Kalkavanlara ait olan Beşiktaş Group’a geçer. Burada Beşiktaş Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Sayın Yavuz Kalkavan’a özel bir teşekkür borçluyum, çünkü tarihi (daha doğrusu emsalsiz) bir misyon üstlenir. Renovasyona 2008’de başlanır, (olay gözümün önünde cereyan ettiğinden) düşünülenden uzun sürer, yaklaşık 50 milyon dolar harcanır. Ama değer, kendi sözleriyle; “Pera Palas Otelini İstanbulumuza yeniden kazandıracak olmanın şevki ile sabır ve itina ile çalışmaları” başarıyla sonuçlanır. Pera Palas yenilenmiş haliyle konuklarını ağırlamaya 1 Eylül 2010’da başladı, parlak geleceğinin ilk ışıltısı da Cumhuriyet Balosu olacak.

İstanbul her dem yenilenir, ancak Pera Palas kuşkusuz Beyoğlu’nun tacıdır ve artık yerine yerleştirildi. Müteşekkiriz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir