Uzman doktorların mecburi hizmet çilesi

Türkiye’de yan dal uzmanlığı konusunda üzün süredir karmaşa yaşanıyor. Tıpta uzmanlık eğitimi almak, TUS sınavı ile bir uzmanlık alanına girilerek yapılıyor. Örneğin doktor iç hastalıkları uzmanlığını kazandığında beş yıl sürecek uzun bir uzmanlık eğitimine başlıyor. Bu aşamanın ardından mecburi hizmet süreci geliyor. Ancak uzmanlık eğitiminin üzerine daha özel bir alanda yan dal uzmanlığı yapılırsa bu kez üst ihtisas yapılmış oluyor ve örneğin endokrinoloji ya da medikal onkoloji gibi başka bir alanda daha uzmanlaşılmış oluyor. Devlet bu durumda yeniden mecburi hizmet istiyor. Ne var ki söz konusu yan dal ihtisasları çok özel olduğundan, bu uzmanların devlet hastanelerinde istihdamı aslında pek verimli değil. Devlet yine de mecburi hizmet açısından ısrarını koruyor ve bu uzmanları bir yerlere tayin ediyor, üstelik yerine göre çifter çifter.

Yan dal uzmanlığının mecburi hizmetinde “eş durumundan” tayin de geçerli olmuyor. Yani söz konusu doktorun evli olması, hatta çocuklarının olması da bir şeye yaramıyor. “gidilecek, gerekirse ailecek giderler” şeklinde zihniyetle var olan aile düzeni bozuluyor. Mecburi hizmete gidilmemesi durumunda esas uzmanlık alanında bile çalışmaya müsaade edilmiyor, yani iç hastalıkları uzmanı olarak bile kalınamıyor.

“Ailenin bütünlüğü” bile engel değil

Söz konusu uygulamanın ne Medeni Kanun ne da başka bir hukuki sistemle ilişkisi yok. “Biz istersek yapmak zorundasınız” şeklindeki yaklaşım hukuk dinlemiyor. Üstelik istifa edip serbest piyasada çalışmak da bir seçenek olamıyor, zira devlet çalışma ruhsatını vermiyor. Bu durumda mecburi hizmetle kıstırılan doktorlar mecburen gidip “başlamış” gibi görünüyorlar ve ardından rapor alıp geri dönüyorlar. Rapor ardına rapor, sorun çözülene dek bekleme süreci başlıyor. Sorunun sadece bekar doktorlar açısından bir çözümü var, akademik kadroda olan bekar birini bulup “hülle izdivacı” yapmak. Bu seçenek sadece akademik kadrolar için geçerli, devlet memuruyla evlenmek sorunu çözmüyor. Hülle evliliği konusunda çalışan profesyonel çöpçatanlık şirketleri bulunduğu, yani doktorların izdivaçlarını parayla sattığı söylentileri ise işin bir başka boyutu.

Özveri özveri ama, nereye kadar?

Türkiye “mecburi hizmet” sorununu daha uzun süre çözebilecek gibi durmuyor. Ülkenin her yerinde doktor ihtiyacı bulunmakta, doktor sayısı yeterli olsa bile dağılımı dengeli değil. Ancak dağılımdaki eşitsizlik mecburi hizmetle çözülebilir görünmüyor. Devletin tayinlerde kullandığı yöntem gereksinim ya da büyük merkez hastaneleri dikkate alınarak değil, siyasilerin gücü ve isteği doğrultusunda yapılıyor. Bu durumda Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda sınırlı ihtisas grupları (örneğin çocuk sindirim sistemi hastalıklar uzmanları) aynı hastaneye yönlendiriliyor, iki yıl süreyle mecburi görevlerini tamamlamaya uğraşıyor.

Zaman zaman sorunların üstesinden gelinmesi için hepimizin fedakarlık yapması gerektiğine değiniyoruz. Bu noktadan bakınca doktorlar özveriyle çalışması gereken özel bir grubu oluşturuyor, ancak beri yandan bakınca da “doktor dışında bu kadar özveri istenen başka meslek dalı var mı?” diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Okulun bitmesi 22-23, üzerine ihtisas 27-28, erkekler için askerlik hizmeti 30, üst ihtisas 33-34 yaş ve hala mecburi hizmet. Sizce bir kişiye doktor diye bu kadar yüklenilmesi hakkaniyetle bağdaşır mı?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir