Hayat kadınlığının savrulan tarihçesi

Toplum her ne kadar genelevde çalışanlarla serbest meslek icra edenleri aynı sınıfa soksa da, ilkine hayat kadını demek daha doğru görülür. Hayat kadınlığı aslında çok eski bir seçimdir, başlangıç aşaması da zaten genelevden kaynaklanmaz. Koyu dindarlar için cinsel ilişki aslında kaçınılması gereken bir durum olarak algılanır, en azından zevk için yapılmamalıdır. Bu eylem üreme için zorunludur, o nedenle amaç üremek için gereken faaliyeti yerine getirmektir, zevk almak ise o kabulle göre günahtır. İnsan Cennet’ten zaten kısmen bu nedenle kovulmuştur, elmanın yenmesi farkındalık haliyle birlikte şehvet olarak adlandırılan cinsel isteği de ortaya çıkarmıştır. O halde üreme eylemi bundan muaf olmalıdır.

Görsel: Ciro Ferri; Bacchus’ün Zaferi, 17. Yüzyıl

Ancak cinsellik eyleminin çok daha eski bir Pagan yorumu da vardır, orada da eylemden zevk alınması söz konusu değildir. Ancak insanın üremesi de doğanın bereket saçması gibi bir döngüye karşılık gelir; esas eylem bunun gerçekleşmesidir. Nitekim doğaya bakıldığında üreme eylemi mevsimin getirisi olarak ortaya çıkar; ortamda bollaşma olunca ve havalar ısınmaya başladığında başlayan üreme süreci meyvelerini genellikle sonbahara doğru verir. Genelevlerin aslında çok eski zamanlardaki tapınaklara ve burada gönüllü çalışan kadınlara neden karşılık geldiği de böylelikle daha rahat anlaşılır.

Kurallı çalışılırsa vergi rekortmeni olunur

Ancak dikkatinizi çekeceği üzere, eylem aslında kadının değil erkeğin hevesinin ortadan kaldırılması amacını güder. Zaman geçip de sosyal şartlar değiştiğinde heves hala devam eder, ama özellikle savaş ve ekonomik kriz durumları, yani çoğalan işsizlik, karın doyurmak için bir şekilde para bulunması gerekliliği dinamiği başka tarafa yönlendirir. Nitekim Zürafa Sokak ortamında çalışan kadınlar, ta II. Mahmut zamanında çıkarılan yasayla aslında işçi statüsündedir. Çalışanların sağlık güvenceleri ve emeklilik hakları vardır, eylem vergiye tabidir ve anlaşılan makbuz kesilmesinde hiçbir şekilde istisna yapılmadığından, adı neredeyse o sokakla özdeşleşen merhum Matild Manukyan 11 Nisan 1991’de vergi rekortmeni olur. Manukyan’ın vergi rekortmenliği aslında memleketin vergi düzeninin nasıl olduğunun da açık bir göstergesidir.

Zürafa Sokak sonradan kurulmuş bir alandır; anlatıldığı kadarıyla II. Abdülhamit zamanında bugünkü yerine nakledilmiştir. Bu naklin sebebini kestirmek kolay olmasa da, İstanbul’un limanının orada olması, gemilerle gelenlerin gereksinimleri olası etkendir. Nitekim bugün Kuledibi olarak bilinen hastane de denizcilerin sağlık gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulmuştur. Zürafa Sokak yüzyıldan uzun bir süre faal kalmış, kapatılması önerilse de merhum Süleyman Demirel’in “Genelevleri kapatalım da vatandaş bizi mi …..!” ifadesiyle karşılık bulmuştur. Eylemin merkezinde erkekler vardır ve erkeklerin çoğu tabiatları gereği terbiye edilememektedir. O halde en doğru yaklaşım işin kontrol altına alınmasıdır.

Hayat kadınlığı ve fahişeliğin farkı

Bu kısa tarihçeden sonra hayat kadını ve fahişe arasındaki kavram farkına değinmek daha kolay olur. Hayat kadını anlatıldığı üzere işçi sınıfına giren, kazancın vergiye tabi olduğu ve hatta rekortmen çıkarabilecek bir meslek dalıdır. Fahişelik ise “ahlak sınırlarını zorlayan” anlamına gelir, eylemin bir dışavurum bileşeni vardır. Dolayısıyla fahişelik cinsellikle ilgili olmayan, “aşırıya kaçma” özelliği içeren her meslek dalını ilgilendirir; amaç teşvik etmektir, nitekim bu bakış açısıyla pornografi de cinselliğin teşvik edilmesi dolayısıyla olsa gerek ilk bağ bozumu tapınaklarında (Bacchus) görülür.

Buradan çıkarımla, muhtemelen bu nedenle Eylül evlenme ayı olmalıdır, her şey yolunda giderse çocuk da ürünün bol olduğu haziran ayında doğacaktır.

O halde Zürafa Sokak basit bir genelev hikayesi değildir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir