Yapay zekanın en kötü ifadesi; “zehir gibi çocuklar” zehirlenmesi

Zekanın yapaylaşmasının önündeki en büyük engelin “kavramsal düşünme” olduğundan geçen hafta bahsetmiştik. Kavram, nesne  ya da olayların ortak özelliklerini kapsayıp birbiriyle ilişkilendirebilen düşünme biçimidir ve yapısı gereği soyuttur. Yapay zekanın önündeki en büyük engel de bu soyutluk özelliğidir. İnsan beyni gerçek dünyada olmayan bir şeyi imgeleminde (hayal dünyasında) var edebilir. Makinenin ya da yazılımın bunu gerçekleştiremez, bilgisayar teknolojisinin katkısı işlem hızının artırılmasıdır, ancak bu sistemlerin yeni kavram oluşturmak becerisi yoktur.

Resim: Riemann yüzeyi

Konunun daha kolay anlaşılması için Einstein’ın “uzayın bükülebilir olduğu” düşüncesini örnek verebiliriz. Işığın uzayda, yani boşlukta bir dalga olarak yayılabiliyor olması hala çözülememiş bir paradokstur, çünkü dalgaların yayılabilmesi için bir iletici ortam gerekmektedir. Buna karşılık bugünkü bilgilerimiz çerçevesinde  (bunu özellikle vurguluyoruz) uzay boşluktur, yani kavramsal bir hacimdir, boş olan bir şeyin bükülebilir olması mantıkla çelişmektedir. Einstein kavramı geliştirirken kendinden yaklaşık yüz yıl önce yaşamış olan Bernhard Riemann’ın (1826-1866, sadece 40 yıl) modelini esas alır. Riemann geometrisinde betimleme küreseldir, bizim gibi düzlemsel Öklid (MÖ 330-275) geometrisi ile yetiştirilmiş kişilerin anlaması biraz zordur, ancak tamamen imkansız değildir. Riemann uzayında küre geometrisi nedeniyle, mesela kürenin üzerine çizeceğiniz üçgenin iç açıları toplamı da artık 180 derece olmayacaktır. Einstein da uzayın bükülebilir olmasını ışığın gezegenler etrafında kavis alması gözlemiyle kanıtlar. Boşluk olan bir şeyin nasıl bükülebildiği ise halen bilinmemektedir, eskilerin “eter” olarak adlandırdığı bu taşıyıcı ortam daha sonra reddedilmiştir, ama geleceğin ne getireceği de belli olmaz.

Yapay zekaya güzellemenin nedenleri

Bu anlattığımız örneklere rağmen esas sorunumuz hala daha yapay zekanın insandan üstün hale geleceği beklentisidir. Maalesef görünen o ki, beklentinin nedeni algoritma yazılımının hızının artmasından kaynaklanmamaktadır. Yapay zekanın mahzar olduğu güzellemenin nedeni, insan aklının sığlaşmasından başka bir şey değildir. İnsan, el emeğiyle ama uzun sürede yapılabilecek bir şeyin hatasız biçimde hızlanmasından; tarifle gidilecek bir yere konum komutlarıyla (düşünme ve öğrenme olmaksızın) erişilmesinden mutluluk duymaktadır. Aklın giderek tembelleşmesi kötü bir durumdur, kaçınılmaz olarak beraberinde yapay zekaya övgüyle taçlanacaktır. Bu sıradanlaşmanın yarattığı en büyük tehlike ise özellikle gençlerin bilgisayar kullanma becerilerinin “çocuklar zehir gibi” yakıştırmasına yol açmasıdır.

Sorun gençlerde değil, onları yetiştirenlerin ataletindedir

Benim çalıştığım yerde eğitim görenler ilk iki bine girerek gelen fen lisesi çıkışlı öğrencilerdir, ancak akıl potansiyellerini ne kadar geliştirdikleri, zekalarını ne kadar keskinleştirdikleri tamamen tartışmalıdır. Fen lisesi çıkışlı olmanın avantajı (bende de zamanında olduğu üzere) ilk iki yılı rahatlıkla kurtarır. Onları daha da geliştirmesi beklenenler ise eriştikleri konumdan memnundur. Dolayısıyla sırtlarını yapay zekaya yaslayabilecek olmanın şevkiyle sığındıkları betimleme elbette “çocuklar zehir gibi” olacaktır. Evet, bu çocuklar öğretimlerinin de gösterdiği gibi ortalamanın üstünde beceri sahibidir, ama “zehir gibi” lafı son derece zehirleyicidir. Bu yersiz güzelleme öğretim kadrosunun yetersizliğini kurtarır, ama genç bireylerin kendilerini geliştirme şevkini ellerinden alır. İnsan ancak zor şartlarda kavramsal düşünme kapasitesini, ilişkilendirme yetisini, nihayetinde beynini geliştirebilir; “zehir gibi” nitelendirmesi ataletin korunmasından başka bir şey değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir